Küresel Çevre Problemleri, İklim Değişikliği
İklim sistemi, atmosfer, kara yüzeyleri, kar ve buz, okyanuslar ve diğer su kütleleri ile canlıları kapsayan karmaşık ve etkileşimli bir sistemdir. Dış zorlamalar, volkanik patlamalar ve güneşle ilgili değişkenlikler gibi doğal olaylar ile atmosferin bileşimindeki insan kaynaklı değişiklikleri içerir.
Geçtiğimiz son 30 yılda tırmanarak artan iklim değişiklikleri iklim krizi haline dönüşmeye başlamıştır. İklim krizi olarak tanımlanan bu dinamiklerin en temel sebebi, SERA GAZLARI olarak tanımlanan ve başta karbondioksit, metan, ozon, florlu gazlar, su buharı, nitrözoksit vb. gazlardır. Sera gazlarından karbondioksitin birim etki faktörü en düşük olduğu halde, tüm dünyada en temel enerji kaynağı olan fosil yakıtların yanması sonucunda milyarlarca ton karbondioksit açığa çıkarak ön plana yerleşmektedir.
CO2 gazı 36.000 milyon ton mertebesinde Dünya atmosferine salınmaktadır. Bu gazların çoğu fosil yakıtların kullanımından, yenilenemeyen kanallardan enerji üretilmesinden ve insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kirlilikten kaynaklanmaktadır. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) verilerine göre, kirliliğin büyük bir kısmı sadece birkaç ülkeden gelmektedir. Çin, küresel emisyonların yaklaşık %30’unu oluştururken, ABD ise %14’ünden sorumludur. TÜİK 2018 verilerine göre Türkiye’de 452 milyon ton CO2 salınımı söz konusudur.
CO2 Emisyonunun Etkileri ve Sonuçları
Atmosferde biriken CO2 molekülleri, güneşten gelen solar enerjiyi aynı seralarda olduğu gibi tutsak etmesi, yerkürenin giderek ısınmasına sebebiyet vermekte ve artık “iklim krizi” ve “küresel ısınma” aynı cümlede kullanılmaktadır.
CO2 konsantrasyonu ve emisyonlarına bağlı olarak yer küremizin ortalama sıcaklığında da artış gözlemlenmektedir. Günümüzde CO2 salınımı 419 ppm’lere (14 Haziran 2021 itibariyle) (global monitoring laboratory) ulaştığı görülmüş olup buna bağlı olarak da 1880’li yıllardan bu yana ortalama 1oC ısınma olduğu bilinmektedir.
Küresel ortalama sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2oC altında tutulması için 4 Kasım 2016 tarihinde Paris İklim Anlaşması yürürlüğe girmiştir. Paris Anlaşması, iklim değişikliği tehlikesine karşı küresel sosyo/ekonomik dayanaklılığın güçlendirilmesini ve uzun dönemde sıcaklık artışının 2oC’ nin altında tutulmasıdır. İlgili artışın istenilen seviyede tutulabilmesi için de, fosil yakıtlardan uzaklaşarak yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimin büyük rolü vardır. İstenilen hedefe doğru ilerleyebilmek için de yol haritası olarak, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı oluşturulmuştur.
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı
Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı (AYM), AB ekonomisini iklim krizinin etkilerinden en az etkilenecek şekilde sürdürebilir bir gelecek için dönüştürmeyi amaçlayan yeni bir düzendir. Oluşturulacak düzen ile birlikte 2050 yılına kadar, sera gazı emisyonlarının sıfırlanması hedeflenmektedir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ile hedeflenen politikaların Avrupa sanayisi üzerinde yaratacağı maliyet karşısında, Avrupa’nın rekabetçiliğinin korunabilmesi ve üretim ile yatırımların, emisyon azaltım hedefi AB’den az olan ülkelere kaymasının önlenmesi için “Sınırda Karbon Düzenleme (SKD) Mekanizmasının” hayata geçirilmesinin hedeflendiği görülmektedir. Bu durum, Türk sanayicisini de yakından ilgilendirerek ticarette yeni vergiler doğuracaktır.
Öncelikle bu vergiler, yüksek karbon salınımı olan ve yüksek enerji bağımlılığı olan sektörlere uygulanacaktır. 2021-2030 yılları için karbon kaçağına maruz kalma ihtimali “yüksek sektör/alt sektörler listesinde, maden kömürü, demir-çelik, alüminyum ve çimentonun yanı sıra bazı tekstil ve hazır giyim eşyaları, kimyasal maddeler, sentetik kauçuk, cam ve cam ürünleri, seramik eşya, kâğıt ve tarım ürünlerine ait sektörler yer almaktadır
Sınırda karbon vergilendirme mekanizmasının nasıl işleyeceği ve hangi sektörlere yönelik uygulanacağı henüz tam olarak netlik kazanmamıştır. AB sınırına ihraç edilecek malların üretimi sırasında atmosfere verilen zehirli gazları, eğer geldikleri ülkede vergilendirilmemiş veya fiyatlandırılmamış ise fiyatlandırılmasının yapılacağı ya da geldikleri ülkede fiyatlandırılmış ise o fiyatın AB’de olan karbon fiyatından düşülerek uyarlanmasının yapılacağı ön görülmektedir.
Karbon fiyatlandırma yöntemlerinden Emisyon Ticaret Sistemleri(ETS) ve Karbon Vergisi, sera gazı emisyonlarına ton başına doğrudan bir fiyat uygulama prensibine dayanır. Bu yöntemler doğrudan karbon fiyatlandırmadır. Dolaylı karbon fiyatlandırma ise; kWh başına uygulanan elektrik vergisi, litre başına uygulanan yakıt vergisi gibi fiyatlandırma yöntemleridir.
Türkiye’de Yeşil Mutabakat
Türkiye 7 Ekim 2021 tarih ve 31621 sayılı yayınlanan Resmi Gazete ile Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun yayınlanmıştır. Kanun ile beraber Türkiye küresel sıcaklık artışının 1,5 derece ile sınırlandırmak ve 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını sıfırlamak için taahhütlerini hayata geçirecek aksiyonlar alınması kararlaştırılmıştır.
Ayrıca 2021 Yeşil Mutabakat Eylem Planını hazırlamıştır. Eylem Planının kapsamında; Türkiye’nin sürdürülebilir ve kaynak etkin bir ekonomiye geçişine katkı sağlanmasını ve Türkiye’nin başta Avrupa Yeşil Mutabakatı ile öngörülen kapsamlı değişikliklere, Türkiye-AB Gümrük Birliği kapsamında sağlanan bütünleşmeyi koruyacak ve daha da ileriye taşıyacak şekilde uyum hedeflenmiştir
AB Yeşil Mutabakatının, Türkiye’nin düşük karbonlu üretimi desteklemesine ve bu şekilde yüksek karbonlu ülkelere göre avantajlı konuma gelerek, AB ülkelerine yaptığı ihracatta Pazar payını arttırmasına fırsat yaratacağı düşünülmektedir. Karbon salınımının azalması ile de sosyal refahta bir artış, sağlıklı ve çevresel kazanımlarda bir artış beklenmektedir.
Sonuç olarak; artan dünya nüfusu ile birlikte büyük ölçekli sanayi tesislerinin kurulması, ürünlerin en az maliyet ile üretim hedefinde olması ve tüm bu süreçte doğal kaynakların sınırsız olduğunu düşünülerek tüketimi, yaşamı tehdit eder boyuta getirmiştir.
Günümüzde ekonomi; kaynakların çıkarılması, ürün haline getirilmesi, bu ürünlerin tüketilerek atık haline gelmesi ve atıkların vahşi depolama & bertarafına dayalı bir yöntem tercih edilerek ilerlemektedir. Doğal kaynakların tüketilerek, hammadde ihtiyacının sürekli artış göstermesi, kaynak yetersizliğinin oluşması ve buna bağlı olarak yetersizliğe bağlı fiyat artışlarının olması ve kirliliğin artması gibi durumlar ile karşı karşıya kalınmaktadır. Bu şekilde yönetilen ekonomi, çevresel sürdürebilirlik ile uyum sağlamamaktadır. Yeşil Mutabakata uyum sürecinde, Döngüsel Ekonomi metotlarına geçiş sağlanmalıdır. Döngüsel ekonomi; ürün, malzeme ve kaynakların değerinin ekonomide olabildiği kadar uzun tutulduğu ve atık miktarının en düşük olduğu bir ekonomik yaklaşımdır. Proses atıklarında kaynağında azaltacak üretim metotlarına geçilmesi, azaltılamıyorsa yeniden kullanıma uygun hale getirilmesi veya geri kazanılmış ürünlerden elde edilen hammaddelerin tercih edilmesi yöntemlerin yaygınlaştırılması ekonomiye katkı değer sağlayacak unsurlardır. Bir nevi Sıfır Atık projesi kapsamında üretim metotları geliştirilerek, su ve karbon Ayak izleri küçültülmelidir. Bu yaklaşım ile ekonomik model oluşturulur ise; daha az ham madde ve bertaraf maliyeti olacağından yeni pazar geliştirilmesi, daha az çevre kirliliği ile iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılması, ürünlerin uzun ömürlü döngüde tutulması ile doğal kaynakların korunması gibi hem çevresel hem de ekonomik anlamda katkı değerler sağlayacaktır.
Ülkemizde döngüsel ekonomi modelinin yaygınlaştırılması için çeşitli yönetmelikler yayınlanmakta ve sanayici tarafından uygulanmasını kolaylaştırmak adına usul ve esaslarda sürecin devamında gelmektedir.
Hatice Doğan İlban
Çevre Mühendisi
EGESİS Çevre Teknolojileri A.Ş.
Kasım, 2021